Merhabalar efenim,
Buraları pek vakittir boşladığımı fark ettim. Her defasında "olm bir şeyler yaz artık bak kaç vakit geçti", "dur ya şimdi bi' yazıyorum var ya üff..." desem de hiçbir şey yazamadım. İşin aslı ortalıkta yazacak bir şey olmaması da değildi. Galiba sanatçı hastalığına tutuldum ve gelmeyen ilhamın ardından bazı ağza alınmayacak laflar etmeye başladım.
Gelgelim şu an yazıyorum. Ve bu satırları yazarken hiçbir plan yapmadım. Tamamen web sitesinde bir güncelleme var mı, bir şeyleri değiştirmek lazım mı diye düşünerek açtım burayı. Aaa bir baktım giriş yapıp yeni bir yazı oluşturmaya başlamışım. Hayat işte. Sanat böyle bir şey. İşte bu sanat! Sanat yahu! Sanatın zamanı olur mu hiç yaağhu?!
Neyse kısa bir boşun ardından ufak tefek bir şeyler anlatma merasimine geçelim. Yine gidip alakasız hikayeler anlattıktan sonra tüm bu yazılanların benle hiç alakası yokmuş gibi davranmaya devam edelim lütfen. O zaman gelin size aklıma şu an gelen ve sonunu nasıl bitireceğimi bilmediğim bir şey anlatayım.
"Vakitlerden bir vakit kendini sazlıkların arasında bir anda gözlerini açan bir adam varmış. Bu adam nerede olduğunu ya da biraz sonra başına neler gelebileceğini hiç bilmiyormuş. Zaten buraya da nasıl geldiğini ve nerede olduğunu bilmediği için kafası bir hayli karışıkmış. Suyun olmadığı, kuru toprakların ayaklarının altında olacağı bir yer bulmak için gözünü kestirebildiği yere kadar yürümüş ve sonunda kurulanabileceğini düşünerek rahatlamış. Bu onun hayatının ilk başarısı gibi hissettirmiş kendisine. Gömleğinin göğüs cebinde olduğunu hatırladığı defterini cebinden çıkarmış ve yazmaktan iyice ufalan kurşun kalemiyle bu anı defterine not etmiş ve ısınmasını sağlamak için biraz kuru toprağın üstüne uzanmış. Saatin kaç olduğunu sadece tahmin edebiliyormuş çünkü allak bullak olan beyni ona mantıklı bir çıkarım yapmasına izin vermemesinin yanı sıra gökyüzü de zaten çok bulutlutmuş ve zihinini iyice karıştırıyormuş. Bu fikirleri bir kenara bırakmış ve düşünmüş. Azcık düşündükten sonra neyi düşündüğünü unutmuş ve bunun üstüne farklı bir şey yapmaya karar verip düşünmeyi bırakmış. Bırakır bırakmaz düşündüğünü fark etmiş, düşünmek istemediği halen düşündüğünü fark edince düşünmeyi bırakmanın da bir faydası olmadığını anlamış ve hayatının sonuna kadar bu şekilde yaşayacağını idrak edip düşünmeyi bırakmış.
Artık kalkması gerektiğini anlamış ve bulutlu ancak sıcak havanın ta kendisine güvenerek gömleğini çıkartıp omzuna atmış. Bunu niye yapmış bilmiyoruz ama canı öyle istemiş işte. Biraz daha yüksek görünen bir yer kestirmiş gözüne ve buraya doğru yavaş ama sert adımlarla yürümeye başlamış. Acelesi yokmuş ama biraz acıkmış, bir şeyler yese iyi gelebilirmiş..."
Bunları yazdıktan sonra çalan bir telefon tüm dikkatimi dağıttı. Zaten çok da yok gibiydi.
Bir sonraki yazamayışta görüşmek üzere.
Bb.
Σχόλια